Yerebatan Sarnıcı ve Gülhane Parkı: İstanbul’un Dengesi

Yerebatan’dan Gülhane’ye: Taş, Su ve Zamanın Hafızası


Yerebatan Sarnıcı: Yeraltında İnşa Edilmiş Bir Devlet Aklı

Yerebatan Sarnıcı, 6. yüzyıldan kalma, sütunları ve Medusa başlarıyla ünlü Bizans dönemine ait anıtsal bir yeraltı su yapısıdır.
https://www.google.com/maps?q=41.008385,28.977907

İstanbul’un bazı yapıları yukarı doğru yükselmez.
Bazıları aşağı doğru derinleşir.
Yerebatan Sarnıcı, fetihlerin değil, bekleyişin mimarisidir.

Bir şehir görünenden değil, sakladıklarından güçlüdür.

Yerebatan Sarnıcı, Bizans İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis için yalnızca bir su deposu değil, hayatta kalma planıdır. MS 532 yılında, İmparator I. Justinianus döneminde inşa edilen bu yapı, Ayasofya ve Büyük Saray kompleksinin su ihtiyacını güvence altına almak amacıyla yapılmıştır. Döneminin siyasi gerçekliği nettir: İstanbul sık sık kuşatılır ve kuşatma altında kalan bir başkent için su, surlardan bile daha kritiktir.

Sarnıç, yaklaşık 140 metre uzunluğa, 70 metre genişliğe ve 9.800 metrekarelik devasa bir alana sahiptir. Kapalı sarnıçlar arasında İstanbul’un en büyüğüdür. İç hacmi yaklaşık 80.000 metreküp su alabilecek kapasitededir. Bu rakam, yapının yalnızca günlük kullanım için değil, uzun süreli kriz senaryoları için tasarlandığını açıkça gösterir.

İmparatorluklar savaşla değil, susuzlukla yıkılır.

Taşıyıcı Sistem ve Mühendislik Kurgusu

Yerebatan Sarnıcı’nın iç mekânında 336 adet mermer sütun bulunur. Bu sütunlar 12’şerli sıralar hâlinde, toplam 28 sıra oluşturacak şekilde dizilmiştir. Ortalama sütun yüksekliği 8–9 metre civarındadır. Sütunlar, üzerlerindeki tuğla tonoz sistemiyle birlikte çalışır. Tonozlar, ağırlığı dengeli şekilde sütunlara aktarır; sütunlar da yükü zemine iletir.

Bu sistem, İstanbul gibi yüksek deprem riski taşıyan bir şehir için bilinçli bir tercihtir. Dikey yüklerin yayılması ve esnek bir taşıyıcı düzen kurulması, yapının yüzyıllar boyunca ayakta kalmasını sağlamıştır. Bugün dahi Yerebatan Sarnıcı, büyük depremlerden sonra ciddi bir yapısal hasar almadan varlığını sürdürmektedir.

Doğru hesap, zamanı yener.

Sütun başlıkları tek tip değildir. Korint, Dor ve kompozit başlıklar yan yana görülür. Bunun sebebi estetik karmaşa değil, devşirme mimari geleneğidir. Roma dönemine ait tapınaklardan ve anıtlardan sökülen sütunlar, burada yeniden kullanılmıştır. Bizans mimarlığı için önemli olan “yeni” değil, işlevsel olandır.

Su Yalıtımı ve Zemin Teknolojisi

Yerebatan Sarnıcı’nın en kritik teknik unsurlarından biri, su geçirmezlik sistemidir. Zemin ve duvarlar, günümüzde “horasan harcı” olarak adlandırılan özel bir karışımla kaplanmıştır. Bu harç; kireç, tuğla tozu ve doğal bağlayıcılardan oluşur. Nemli ortamlarda dahi sertliğini ve bütünlüğünü koruyabilmesi, bu malzemeyi olağanüstü kılar.

Sarnıcın tabanı düz değildir. Çok hafif bir eğimle tasarlanmıştır. Bu eğim sayesinde tortular belirli noktalarda toplanır ve suyun temiz kalması sağlanır. Ayrıca bakım ve temizlik işlemleri de bu sayede mümkün olmuştur.

Su durur, mühendislik çalışmaya devam eder.

Su Temin Sistemi ve Kemerler

Yerebatan Sarnıcı’na su, İstanbul’un kuzeyindeki kaynaklardan getirilmiştir. Belgrad Ormanları ve çevresindeki su havzaları, kilometrelerce uzunluktaki kemer sistemleriyle şehre bağlanmıştır. Valens Su Kemeri, bu sistemin en bilinen parçasıdır.

Su, tamamen yerçekimi prensibiyle akıtılmıştır. Eğim hesapları milimetrik hassasiyetle yapılmıştır. Ne pompa vardır ne mekanik güç; yalnızca matematik, topografya ve sabır. Bu sistem, Roma mühendisliğinin Bizans döneminde daha da geliştirilmiş hâlidir.

Teknoloji bazen sessizdir.

Medusa Başları: Mitoloji mi, Mühendislik mi?

Sarnıcın en çok dikkat çeken unsurlarından biri, iki sütunun kaidesi olarak kullanılan Medusa başlarıdır. Biri yan, diğeri ters çevrilmiş şekilde yerleştirilmiştir. Halk anlatılarında bu durum mitolojik anlamlarla açıklansa da, teknik gerçeklik daha basittir: ölçü uyumu ve yük dengesi.

Heykeller, uygun boyutta ve dayanıklılıkta oldukları için kaide olarak kullanılmıştır. Yerleştirme yönleri ise yapısal uyuma göre belirlenmiştir. Bizans ustaları için Medusa, korkutucu bir figür değil; uygun ebatta bir taş bloktur.

Efsaneler anlatır, taşlar taşır.

Işık, Akustik ve Mikroklima

Yerebatan Sarnıcı’nda doğal ışık neredeyse yoktur. Bu bilinçli bir tercihtir. Işık, yosun ve bakteri oluşumunu hızlandırır. Karanlık, suyun temiz kalmasını sağlar. Bugün kullanılan modern aydınlatmalar bile düşük yoğunluklu ve kontrollüdür.

Akustik yapı, mekânın algısını derinleştirir. Damlayan bir su sesi bile yankılanır. Yüksek nem oranı ve kapalı hacim, ses dalgalarını uzatır. Sarnıcın içindeki serinlik ise taş, su ve hava arasındaki dengeli ısı transferinden kaynaklanır. Burası doğal bir mikroklima alanıdır.

Karanlık bazen korur.

Günümüzde Yerebatan

Bugün Yerebatan Sarnıcı bir müze olarak hizmet verir; ancak hâlâ yaşayan bir yapıdır. Nem oranı, zemin basıncı ve sütunlardaki mikro hareketler sensörlerle sürekli izlenir. Restorasyon anlayışı, yapıya yeni bir kimlik eklemek değil; mevcut kimliğini sürdürmesini sağlamaktır.

Yerebatan, artık su değil; zaman depolar.

Bazı yapılar işlev değiştirir, anlam kaybetmez.


Yerebatan Sarnıcı – Sık Sorulan Sorular (SSS)

Aşağıda Yerebatan Sarnıcı hakkında en çok merak edilen 10 soru ve net cevaplarını bulabilirsin:

1. Yerebatan Sarnıcı nedir?
Yerebatan Sarnıcı, Bizans döneminde İstanbul’un su ihtiyacını karşılamak için inşa edilmiş büyük bir yeraltı su deposudur.

2. Yerebatan Sarnıcı ne zaman yapılmıştır?
MS 532 yılında, Bizans İmparatoru I. Justinianus döneminde inşa edilmiştir.

3. Yerebatan Sarnıcı neden yerin altına yapılmıştır?
Su kaynaklarını kuşatma, saldırı, sıcaklık ve kirlilikten korumak amacıyla yerin altına yapılmıştır.

4. Yerebatan Sarnıcı ne kadar büyüktür?
Yaklaşık 9.800 metrekarelik bir alana sahiptir ve 80.000 metreküp su depolayabilmiştir.

5. Sarnıcın içinde kaç sütun vardır?
Toplam 336 adet mermer sütun bulunmaktadır. Sütunların yüksekliği yaklaşık 8–9 metredir.

6. Medusa başlarının sarnıçtaki önemi nedir?
Medusa başları sütun kaidesi olarak kullanılmıştır. Ters ve yan durmaları estetik değil, yapısal uyum ve denge amaçlıdır.

7. Yerebatan Sarnıcı’na su nereden geliyordu?
Su, Belgrad Ormanları ve çevresindeki kaynaklardan kemerler aracılığıyla getirilmiştir.

8. Yerebatan Sarnıcı bugün hâlâ su deposu olarak kullanılıyor mu?
Hayır. Günümüzde müze olarak hizmet vermektedir.

9. Sarnıcın içi neden karanlık ve sessizdir?
Düşük ışık yosun oluşumunu engeller. Kapalı yapı ise yankılı ve sessiz bir atmosfer yaratır.

10. Yerebatan Sarnıcı ziyaret edilebilir mi?
Evet, Yerebatan Sarnıcı İstanbul’da ziyaret edilebilen en önemli tarihi yapılardan biridir.


Yerebatan Sarnıcı’ndan İstanbul Tarihi Yarımada’daki Önemli Noktalara Yürüyüş Mesafeleri

Yerebatan Sarnıcı (Sultanahmet) İstanbul Tarihi Yarımada’daki en merkezi noktalardan biridir. Aşağıda yürüyerek yaklaşık mesafeler ve ortalama yürüme süreleri yer alıyor:

  • Ayasofya Camii: ~100 metre · 1–2 dakika

  • Sultanahmet Camii (Mavi Camii): ~300 metre · 4–5 dakika

  • Topkapı Sarayı (Bab-ı Hümayun girişi): ~450 metre · 6–7 dakika

  • Gülhane Parkı (Sultanahmet girişi): ~500 metre · 7 dakika

  • İstanbul Arkeoloji Müzeleri: ~600 metre · 8–9 dakika

  • Türk ve İslam Eserleri Müzesi: ~400 metre · 5–6 dakika

  • Hippodrom (At Meydanı / Dikilitaşlar): ~250 metre · 3–4 dakika

  • Binbirdirek Sarnıcı: ~650 metre · 9–10 dakika

  • Kapalıçarşı (Beyazıt girişi): ~1,2 km · 15–18 dakika

  • Sirkeci Tren Garı: ~900 metre · 11–13 dakika

  • Eminönü Meydanı: ~1,4 km · 18–20 dakika

  • Galata Köprüsü: ~1,8 km · 25–30 dakika

Özetle: Yerebatan Sarnıcı, Ayasofya–Sultanahmet–Topkapı üçgeninin tam merkezinde yer alır ve Tarihi Yarımada’daki başlıca simgelerin büyük kısmına 10 dakika içinde yürüyerek ulaşılabilir.


Gülhane Parkı: Sarayın Gölgesinde Yeşeren Devlet Bahçesi

Gülhane Parkı, Topkapı Sarayı’nın yanında yer alan, yürüyüş yolları ve deniz manzarasıyla öne çıkan tarihi bir şehir parkıdır.
https://www.google.com/maps?q=41.013313,28.981867

İstanbul’un bazı yeşil alanları park değildir.
Onlar zamanın dinlenme yeridir.
Gülhane Parkı, Topkapı Sarayı’nın arka bahçesi olmanın ötesinde, bir imparatorluğun doğayla kurduğu ilişkinin açık hava kaydıdır.

Bir devlet kendini taşla kurar, nefesini ağaçtan alır.

Gülhane Parkı, Osmanlı döneminde saray bahçeleri sistemi içinde yer alan Hasbahçe geleneğinin önemli bir parçasıdır. Topkapı Sarayı’nın dış bahçesi olarak planlanmış, padişahın ve saray erkânının günlük yaşamında aktif olarak kullanılan kontrollü bir yeşil alandır. Burası halkın serbestçe girebildiği bir park değil; güvenlik, lojistik ve tören düzeninin bir parçasıdır.

Parkın konumu bilinçli bir tercihin sonucudur. Tarihi yarımadanın Marmara Denizi’ne ve Haliç’e bakan yamaçlarında yer alır. Bu eğimli topoğrafya, doğal drenaj sağlar. Yağmur suları yüzeyde birikmez, toprağa süzülür. Osmanlı bahçe mühendisliği için bu hayati bir detaydır.

Doğru eğim, sessiz konfordur.

Osmanlı Bahçe Anlayışı ve Peyzaj Kurgusu

Gülhane Parkı’ndaki peyzaj, Batı’daki simetrik ve geometrik saray bahçelerinden farklıdır. Burada doğa zorlanmaz, yönlendirilir. Yollar keskin değil, akışkandır. Ağaçlar sıraya dizilmez; gruplar hâlinde konumlanır. Bu anlayış, Osmanlı’nın doğayla rekabet etmeyen, onunla uyum kuran şehircilik zihniyetini yansıtır.

Parkta ağırlıklı olarak çınar, servi, ıhlamur, kestane ve dişbudak gibi uzun ömürlü ağaç türleri tercih edilmiştir. Bu türler hem gölge sağlar hem de kök sistemleriyle toprağı tutar. Özellikle çınar ağaçları, geniş yaprakları sayesinde yaz aylarında doğal serinlik oluşturur.

Gölge mimaridir.

Ağaç seçimi sadece estetik değildir; mikroklima yaratmaya yöneliktir. Gülhane, yazın serin, kışın nispeten daha korunaklı bir alan sunar. Bu özellik, parkın saray yaşamında aktif olarak kullanılmasını sağlamıştır.

Yollar, Zemin ve Teknik Detaylar

Gülhane Parkı’ndaki yürüyüş yolları sert zeminle tamamen kaplanmamıştır. Toprak, çakıl ve geçirgen yüzeyler bilinçli şekilde tercih edilmiştir. Bunun iki temel sebebi vardır: suyun toprağa karışması ve kök sistemlerinin zarar görmemesi. Modern restorasyonlarda da bu prensip korunmuştur.

Zemin altı altyapı, parkın en görünmeyen ama en önemli unsurlarından biridir. Yağmur suyu tahliye kanalları, köklerin büyüme alanlarını bozmadan yönlendirilmiştir. Bu sayede park, yoğun yağışlarda bile su baskını yaşamaz.

İyi park, kendini fark ettirmez.

Yürüyüş yollarının kıvrımlı olması, sadece estetik bir tercih değildir. İnsan psikolojisi üzerinde doğrudan etkisi vardır. Düz ve uzun yollar yürüyüş hızını artırır; kıvrımlı yollar ise yavaşlatır. Gülhane’de yürürken acele edemezsiniz. Mekân, sizi yavaşlamaya zorlar.

Gülhane ve Tanzimat: Yeşil Bir Dönüm Noktası

Gülhane Parkı’nın tarihi yalnızca peyzajla sınırlı değildir. 1839 yılında Tanzimat Fermanı, burada halka okunmuştur. Bu olay, parkı Osmanlı modernleşmesinin simgesel mekânlarından biri hâline getirir. Hukuk, eşitlik ve reform kavramları ilk kez bu ağaçların altında kamusal olarak dile getirilmiştir.

Bu yönüyle Gülhane, sadece bir dinlenme alanı değil; kamusal hafızanın mekânıdır. Devletin dönüşüm iradesi, duvarların içinde değil, açık havada ilan edilmiştir. Bu tercih bile başlı başına anlamlıdır.

Değişim bazen bir metinle değil, bir mekânla başlar.

Saray, Şehir ve Görsel Hakimiyet

Gülhane Parkı’nın denize bakan noktaları, Osmanlı mekân algısını net biçimde yansıtır. Buradan bakıldığında saray duvarları, ağaçlar ve deniz aynı görüş alanındadır. Bu, iktidarın doğadan kopmadığını, onunla birlikte konumlandığını gösterir.

Manzara, bir güç gösterisi değil; bir denge sunumudur. İnsan, doğa ve yapı aynı kadrajda yer alır. Ne biri diğerini bastırır ne de yok sayar.

Güç bağırmaz, yerleşir.

Cumhuriyet Dönemi ve Kamusal Park Kimliği

Cumhuriyet döneminde Gülhane Parkı, halkın kullanımına açık bir şehir parkına dönüştürülmüştür. Bu dönüşüm sırasında ana peyzaj dokusu korunmuş, ancak erişim artırılmıştır. Banklar, yürüyüş alanları ve dinlenme noktaları eklenmiştir.

Buna rağmen parkın temel karakteri değişmemiştir. Gülhane hâlâ bir “sessiz alan”dır. Şehrin gürültüsü burada filtrelenir. Trafik sesleri azalır, adımlar yumuşar, konuşmalar kısılır.

Bazı yerler ses yükseltmez, düşünce derinleştirir.

Teknik olarak bakıldığında, park yoğun ziyaretçi yüküne rağmen toprağını ve bitki örtüsünü koruyabilmiştir. Bunun nedeni, sert zemin kullanımının sınırlı tutulması ve kök bölgelerinin koruma altına alınmasıdır. Ağaçların yaş ortalaması, birçok şehir parkına kıyasla oldukça yüksektir.

Gülhane’nin Bugünkü İşlevi

Bugün Gülhane Parkı, İstanbul’un merkezinde bir denge alanıdır. Turistlerin, öğrencilerin, çalışanların ve yaşlıların aynı mekânda farklı hızlarda var olabildiği nadir yerlerden biridir. Kimisi yürür, kimisi oturur, kimisi sadece bakar.

Park, hâlâ asli görevini yerine getirir: şehri yavaşlatmak.

Bir şehir, ancak durabildiği kadar yaşanır.

Gülhane Parkı, Yerebatan Sarnıcı’nın tam karşıtıdır gibi görünür. Biri yerin altında, diğeri gökyüzüne açıktır. Ama ikisi de aynı şeyi anlatır: İstanbul’un gücü, yalnızca gösterdiklerinde değil; sakladıklarında ve koruduklarındadır.

Taş tutar, ağaç dengeler.
Şehir böyle ayakta kalır.


GÜLHANE PARKI – SORULAR VE CEVAPLAR

1. Gülhane Parkı nedir ve neden önemlidir?
Gülhane Parkı, İstanbul’un Tarihi Yarımada’sında, Topkapı Sarayı’nın hemen yanında yer alan tarihi bir şehir parkıdır. Osmanlı ve erken Cumhuriyet dönemlerinde imparatorluk saray bahçesinden halka açık yeşil alana geçişi temsil eder.

2. Gülhane Parkı Topkapı Sarayı’nın bir parçası mıydı?
Evet. Yüzyıllar boyunca Gülhane Parkı, Topkapı Sarayı’nın dış bahçesi olarak işlev görmüş, Osmanlı sarayı tarafından dinlenme, törenler ve saray alanlarına kontrollü erişim için kullanılmıştır.

3. Gülhane Parkı ne zaman halka açık bir park oldu?
Park, 19. yüzyılın ortalarında Tanzimat reformları döneminde halka açılmış ve İstanbul’un ilk modern kamusal parklarından biri olmuştur.

4. Gülhane Parkı tam olarak nerede bulunur?
İstanbul’un Tarihi Yarımada’sında, Sultanahmet Meydanı, Topkapı Sarayı, Haliç ve Boğaz kıyısı arasında yer alır; stratejik manzaralar ve doğal hava akımı koridorları sunar.

5. Parkta ne tür bitki örtüsü bulunur?
Parkta olgun çınar ağaçları, serviler, ıhlamurlar, kestaneler ve dişbudaklar bulunur. Bunların birçoğu yüz yıldan daha yaşlıdır ve istikrarlı bir kentsel mikroiklim oluşturur.

6. Gülhane Parkı şehir iklimini nasıl etkiler?
Yoğun ağaç örtüsü yüzey sıcaklıklarını düşürür, nem dengesini artırır ve hava kalitesini iyileştirerek şehir merkezinde doğal bir serinleme alanı oluşturur.

7. Park içinde yürüyüş yolları ve altyapı var mı?
Evet. Parkta asfalt ve yarı doğal yürüyüş yolları, banklar, aydınlatma, drenaj sistemleri ve ekolojik etkiyi en aza indirecek şekilde tasarlanmış küçük kafeler bulunur.

8. Gülhane Parkı deniz manzarası sunar mı?
Parkın bazı bölümleri, özellikle kıyıya daha yakın alt kotlarda, Boğaz ve Haliç manzarası sunar.

9. Gülhane Parkı’na giriş ücretsiz mi?
Evet. Park halka ücretsiz olarak açıktır ve yıl boyunca erişilebilir durumdadır.

10. Gülhane Parkı bugün kimler tarafından kullanılıyor?
Yerel halk, turistler, öğrenciler, aileler ve ofis çalışanları parkı yürüyüş, dinlenme ve şehir gürültüsünden kaçış alanı olarak kullanmaktadır.


Gülhane Parkı’ndan İstanbul Tarihi Yarımada’daki Önemli Noktalara Yürüyüş Mesafeleri

Gülhane Parkı (Sirkeci–Sultanahmet hattı), İstanbul Tarihi Yarımada’nın en yeşil ve en merkezi alanlarından biridir. Aşağıda yürüyerek yaklaşık mesafeler ve ortalama yürüme süreleri yer almaktadır:

  • Topkapı Sarayı (Birinci Avlu girişi): ~150 metre · 2–3 dakika

  • İstanbul Arkeoloji Müzeleri: ~300 metre · 4–5 dakika

  • Ayasofya Camii: ~450 metre · 6–7 dakika

  • Yerebatan Sarnıcı: ~500 metre · 7–8 dakika

  • Sultanahmet Camii (Mavi Camii): ~700 metre · 9–10 dakika

  • Hippodrom (At Meydanı / Dikilitaşlar): ~650 metre · 8–9 dakika

  • Türk ve İslam Eserleri Müzesi: ~800 metre · 10–12 dakika

  • Binbirdirek Sarnıcı: ~1 km · 13–15 dakika

  • Sirkeci Tren Garı: ~400 metre · 5–6 dakika

  • Eminönü Meydanı: ~700 metre · 9–10 dakika

  • Galata Köprüsü: ~1 km · 13–15 dakika

  • Kapalıçarşı (Beyazıt girişi): ~1,6 km · 20–25 dakika

Özetle: Gülhane Parkı; Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Sultanahmet gibi Tarihi Yarımada’nın simge yapılarının tam ortasında yer alır. Hem Sirkeci–Eminönü hattına hem de Sultanahmet bölgesine kısa sürede, keyifli bir yürüyüşle ulaşım sağlar.


İstanbul’da Yapılacak Şeyler: Şehir Her Gün Yeniden Başlar

İstanbul bir programa sığmaz; ama her yolculuk ona başka bir kapı açar. Ayasofya’ya adım atmakla başlar bazen, biletinizi alır ve taşın, kubbenin, zamanın içine girersiniz. Sonra Boğaz’a inersiniz; akşam yemeğinde ya da yılbaşı gecesinde ışıkların arasında süzülerek. Kimi zaman oltayla sessiz bir sabaha çıkarsınız, kimi zaman müzik, masa ve şehir aynı teknede buluşur.

Şehrin kalbinde Topkapı Sarayı, Ayasofya ve çevresindeki büyük imparatorluk rotaları yürünür. Bizans’ın sabah izleri takip edilir, Osmanlı’nın öğleden sonra bıraktığı avlular gezilir. Dolmabahçe Sarayı’nda son ihtişam görülür, Beylerbeyi Sarayı’nda Boğaz’ın Asya yakasıyla göz göze gelinir. Süleymaniye Camii ve Yedikule Surları, inançla savunmanın aynı çizgide durabileceğini anlatır; bazen bu rota Boğaz’la tamamlanır.

İstanbul iki kıtadır ve tam gün Asya–Avrupa turları bunu bir harita gibi önünüze serer. Şehirden çıkıldığında Bursa’ya gidilir; yeşil, tarih ve başlangıç noktası görülür. Daha uzağa bakıldığında Kapadokya’ya iki günlük yolculuk başlar; vadiler, gökyüzü ve sessizlik. Sapanca Gölü ve Maşukiye, kısa bir nefes aralığı olur.

Uçakla Pamukkale’ye gidilir; beyaz teraslar ve sıcak su. Efes’te mermer sokaklar yürünür, Meryem Ana Evi’nde sessizlik konuşur. Truva’ya günübirlik gidilir ya da Gelibolu ile birlikte iki günde efsane ve hatıra yan yana gelir. Gelibolu tam gün turu, kelimelerin azaldığı yerlerden biridir. Dört günlük büyük rota ise İstanbul, Kapadokya, Pamukkale ve Efes’i tek bir hikâyeye bağlar.

Şehir sadece taş değildir. Avrupa ve Asya yakalarında rehberli gastronomi turlarıyla İstanbul tadılır. Opera ve bale gecelerinde başka bir İstanbul açılır. Türk hamamı, sauna ve masajda zaman yavaşlar. Yerebatan Sarnıcı’na rehberli ve beklemeden inilir; suyun altındaki şehir görülür. İmparatorluk ve gizli hazineler turları, çoğu kişinin fark etmediği katmanları gösterir.

Adalar turunda bisiklet, deniz ve sessizlik vardır. Sevgililer Günü’nde Boğaz romantik bir çizgiye dönüşür. Özel yat organizasyonlarında şehir sadece size aitmiş gibi hissedilir.

İstanbul’da yapılacak şeyler tek tek sayılmaz; yaşanır. Ama hepsi aynı yerden başlar:

https://vigotours.com/tr/things-to-do/gunluk-turlar-aktiviteler/istanbul/all-categories

Oturum Aç